24 Şubat 2010 Çarşamba

ABANT SİNEKLİ YAYLASI YÜRÜYÜŞÜ

Geçen hafta sonu yapacağımız yürüyüşün güzergahını seçmekte epey tereddüt yaşadık. Her ne kadar Ankara'ya yakın rotalarda yürüyüş yapan gruplar varsa da "Artıyaşam" grubunun bu kez daha farklı bir uygulama ile oldukça uzak bir yürüyüş seçmesine rağmen "Abant Sinekli Yaylası Yürüyüş"üne katılmaya karar verdik. Bizi düşündüren gidiş geliş mesafesinin çokluğu idi. Yaklaşık 3 saatlik gidiş ve bir o kadar da dönüş yolu gözümüzde büyüse de hareket saatinin 07.00'de olacak şekilde 1 saat erkene alınmasıyla sorun çözüldü.
Nisbeten şehir dışında oturduğum için aracımı, Fuat hocanın evine bırakmak için saat 05.00'de kalkıp son hazırlıkları tamamlayıp yola çıktığımda saat 06.00'yı geçiyordu. Hafta sonu tatillerinde sabah uykusunu seven doktorum ben geldiğimde yeni kalkmıştı. Aracımızın kalkış yeri Kızılay'a tam zamanında ulaştık.
Abant, yer olarak üç değişik iklimin kesişim yerinde olan çok ilginç bir bölge. Gidenlerinizin bileceği gibi Abant ormanları, Karadeniz bölgesinin en batı ucunu başlatan orman grubudur. Aynı zamanda kuzeyden Marmara bölgesinin ve güney doğusundan İçanadolu bölgesinin iklim tesirlerine de açıktır.
Her ne kadar şu günler, kış mevsimi sayılıyorsa da aşırı sıcak giden kış sebebiyle hava gündüzleri 6-8 C civarında olduğundan inanılmaz hava olayları yaşanan bir üçgen olan Abant'ta neredeyse tüm hava olaylarını yaşadık.
Otobandan çıktıktan hemen sonra girdiğimiz Abant yolunda yaklaşık 15 kilometre kadar sonra orman yolu girişinde araçtan indik. Saat yaklaşık 10 civarında olup son hazırlıklarımızı yapıyoruz. Resimde görünen köpek tam bu noktada grubumuzu karşıladı. Tüm yürüyüşümüz süresinde önümüzde yanımızda yol alarak inişe kadar bizimle geldi. Elbette karşılığını yemek molasında fazlasıyla aldı.
Güzel orman ve ağaçları muhteşem görünüşleriyle bizleri bekliyor.
Baharın müjdecileri yol kenarında ve merhaba diyor.
Yürüyüşümüzün hemen ilk 50 metresinde yağmur başladı. Tüm çıkışımız süresince bazen yağmur ve bazen dolu olarak hep devam etti. İlk birkaç yüz metrelik yükselişten sonra yerde kar görünmeye başladı. Ancak hızlı bir erime sürecinde olduğu için oldukça sulu vaziyette.
İlk yaylamız olan Sinekli Yaylasına ulaşıyoruz. Dolu yağışı henüz sona erdi. Ormanın çıkışında yayla evlerinin hemen öncesinde açıklığa ulaşıyoruz.
Kısa bir soluklanma molasından sonra daha yüksekte bulunan Sakarca yaylasına doğru orman içinden tırmanışa geçtik. Manzara o kadar güzel ki bu sırada yürüyüşümüz hızlı ve yoğun fotoğraf çekimleri sebebiyle oldukça yavaşladı. Grup oldukça dağınık vaziyette.
Fuat hocam, bu gezide benden çok bahsetmezsen küserim dediği için bu kez yazıda ona ayrı bir yer ayırıyorum. Çok keyif aldığı gezideki duygularını ,bu resmide oldukça iyi yansıtıyor. Dağa da gitsen doktorun yanında olacak canım.
İnce yağmur altında kapalı ve sisli bir atmosferde grubumuz Sakarca yaylasının ilk evlerine ulaşıyor.
Saat 13.00 ve inanılmaz bir hava değişimi ile hava yükseliyor,.Yağmur dindi. Yemek molamız yaylanın banklarında oldukça keyifli başladı.
Bir ara güneş de açarak yemeğimize ayrı bir keyif katıyor. Gezinin bu dinlenme anında rehberlerimizin bilgilendirme amaçlı anlattığı "Hipotermi" bilgileri bizleri ilginç tartışmalara sürüklüyor. Özellikle vücut ısısı düşerek hipotermiye giren kazazedenin hayata nasıl döndürüleceğine ilişkin ayrıntılar neşeli kahkahaları beraberinde getiriyor.
Deneyimli rehberimiz Ercan Aslan bizlere sucuk ziyafeti çekmek için ocağın başına oturuyor. Ancak kendisine, söz verdiği ancak yanına almadığı peynirleri, kendisine yolda zorla aldırmamıza rağmen pişen peynirler masaya ulaşmadan ocak başında tüketildiği için maalesef tadamadık.


Yemek sonunda doğanın bize verdiği süre doluyor ve gök gürlemeye başlıyor. Grubumuz hemen toparlanarak, artık iniş olan rotamıza başlamadan topluca bir anı fotoğrafı için biraraya geliyor. Elbette köpek rehberimiz önümüzde neşeyle koşturuyor.
İniş yolculuğumuzda yağmur ve doluyla, sırasıyla mücadele ederken yolumuzun, eriyen kar sularının meydana getirdiği dere tarafından kesildiğini farkediyoruz. Dere boyunca yaklaşık 100 metre gittikten sonra herkesin emniyetle geçebileceği bir nokta tesbit ediyoruz.
Dere geçişimiz, rotamızın tek zorlu kısmı. Ancak herhangi bir aksilik yaşamadan geçişimizi tamamlayıp yolumuza devam ediyoruz.
Saat 15.30 dolaylarında inişimiz tamamlayıp Abant-Bolu yoluna iniyoruz. Son hava olayı, incecik bir kar yağışı bizi karşılıyor.
Islak kıyafet değişimini tamamlayıp, sıcak soba eşliğinde çaylarımız içerken yürüyüşün son değerlendirmelerini yapıyoruz. Yüzlerde yorgunluğa rağmen mutluluk var.
Bu güzel pazar günü gezisini, aracımızla Abant gölünün etrafında bir tur atarak tamamlıyor ve zorlu bir haftaya başlamak için enerji ve moral depolamış olarak Ankara'ya dönüyoruz.
Yeni rotalarda yeni mutluluklar, gelecek haftalarda bizi beklemeye devam edecek.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder