25 Mayıs 2010 Salı

HA GAYRET! GÜNDEM DELİNDİ DELİNECEK!..

(Sayın yazarın izniyle)

HA GAYRET! GÜNDEM DELİNDİ DELİNECEK!..

(Av. CEMİL CAN)

Bu hafta sonu ilkbaharı Batı Karadeniz’den karşılayalım, egzoz gürültüleri arasından çıkıp kuş cıvıltıları arasında bir salah kahvaltısı yapalım dedik. En az çalışanımızın 30 yıl hizmeti var. Bu kadar bir tatili hak ettik diyerek yola çıktık. Biz üç çocukluk arkadaşı bugüne dek hiçbir konuda aynı fikir üzerinde birleşmeyi beceremedik. Tipik Türk vatandaşlarıyız işte. Birimiz en doğru analizi yapsa, önce o söylediği için fikrini mutlaka diğerimizin muhalefeti ile karşılaşır. Böylece en basit konu bile elimizde moleküllerine kadar ayrılır. Yıllardır bunu yaşadığımızdan iki günlüğüne “ateşkes” ilan etmeye karar verdik. Aynı gün terör örgütünün Kandil’de bulunan lideri Murat Karayılan da, İngiliz The Economist dergisine yaptığı açıklamada PKK’nın ateşkes koşullarını açıklamıştı. Karayılan Öcalan’ın tecridine son verilip ev hapsine alınması yanında tüm askeri operasyonların durdurulmasını da istemişti. Bir küçük isteği daha vardı, tutuklu olan DTP’lilerin tahliye edilmesi. Yok canım, emir olarak anlaşılmamalı Karayılan’ın istekleri… Sonuçta o da bir Türk vatandaşı; ayakları havada iken konuşmak tuhaf gelmiyor bize… Biz alışkınız bu dile!..
İki hafta önceden karar verdik. Gündem ne kadar değişirse değişsin biz anayasa değişikliklerini tartışacağız dedik. Bunu başaramadık yine. İstemesek de dışımızda saptanmış gündem, bizim gündemin üstüne yerleşiyor. Arkadaşlardan biri “kaset gerçek dışıdır ama, Baykal’a olan tepki gerçekti” diyerek ilk fitili ateşledi. “Ne kadar ilginç bir dünyada yaşıyoruz değil mi? En ateşli Baykalcılar bile Baykal’dan kurtulmuş olmanın keyfini sürüyor bu ara; bunlar Baykal’ın gittiğine mi yoksa, Kılıçdaroğlu’nun geldiğine mi seviniyor hiç belli değil!” diyerek ilk defa onu destekledi diğeri… Bana göre 33. Kurultay biraz fazla abartıldı. CHP’de hiçbir zaman liderlik sorunu olmamıştı. Partinin kurucu genel başkanı aynı zamanda da Cumhuriyetimizin kurucusu olan Mustafa Kemal’di. Onun liderliğini ise kimse tartışmazdı. Onun önderliği ile CHP’ye genel başkanlık yapmak sadece sorumlu beyanlarda bulunma zorunluluğu getirir. Gandi Kemal’in her konuda uzman olması gerekmiyor. Takım kurmayı becerebilmesi, bir de Atatürkçülük varken, “Baykalcılık” gibi saçma bir fikre prim vermemesi yeterlidir!..
Siyaset bir ‘meslek’ değildir. Meslek sahibi olup da mesleğinde başarılı olanların işlerinden arta kalan zamanlarda toplumsal sorunlar üzerine kafa yormaları ve ürettikleri düşünceleri siyaset alanına taşımaları bir vatandaşlık ödevi sayılabilir. Vatandaşa “ hizmetkarlık” yapmak üzere oy istemek ise son derece ayıplanacak bir durum kabul edilmelidir. Rica, minnet üzerine ‘hizmetkar’ olmayı istemek, onurlu bir insanın içine sinecek bir talep değildir. Bu yöntemi benimseyenler siyaseti meslek olarak görüp kendileri için yapanlar olduğu bellidir. Bu tür ‘siyasetçileri’ siyaset arenasından temizleyecek olan da ‘parti içi demokrasi’dir… CHP için ikinci silkeleniş ‘parti içi demokrasi’yi hayata geçirince başlayacaktır… Rahmetli Uğur Mumcu’nun “Bu Düzen Böyle mi Gidecek?” adlı kitabında Baykal’a sorduğu soruya: Siyaset benim için bir meslek, zamanımın belli bir kısmını ayıracağım bir meşgale değildir” şeklinde verdiği yanıt oldukça anlamlıdır… Bugünlerde Baykalcılara hatırlatılır!..
Arkadaşlara bu kısa açıklamadan sonra, Baykal’ın Başbakan’dan ‘kaseti imal edenleri bul’ isteğine “ben senin memurun değilim” şeklindeki yanıtını hatırlattım... Oy isterken halkın “hizmetkarlığına” talip olanların, iktidara geldikten sonra ‘memur’ olmayı içlerine sindirememelerine bayağı bozuldu biri, “şu yeşilliğe bakın, bu memleketin kıymetini bilelim” diyerek konuyu değiştirmeye kalkıştı… “Beni duymadın mı?” diye sorduğumda, memleketin kıymetini bilmediğimi varsayıp bağırıp çağırmaya başladı… Neredeyse 40 yıllık arkadaşlığımızı kaybediyordum!..
Emeğin şehrine doğru dörtnala sürüyoruz atları, topraktan madenciler fışkıracak sanki. Gelen bunca tepkiye rağmen Başbakanın‘kader’ konusunda geri adım atmayıp, topu Diyanet İşleri Başkanlığına doğru atması pek garipsenmedi de, bu açıklamayı eleştirenleri ‘kadere inanmamakla’ itham etmesi ‘bu kadar da olmaz’ dedirtti!.. Diyanet İşleri Başkanı Ali Bardakoğlu :”Bu tip olayların yaşanmaması için daha çok ‘tedbir’ alınmalıdır. Yaşanan üzücü olaylara kader ve kaçınılmaz demek yetmiyor” diyerek ne kadar düzeltme yapmaya kalktıysa da Başbakan’ı temize çıkartamadı… Bardakoğlu ‘tedbir’ sözcüğünü kullanmadan Başbakan’ı destekleyecek bir cümle kuramadı!..
İş kazalarında dünyada 3’ncü, Avrupa’da 1’nci sıradaymışız. Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) madenlerde iş güvenliğinin sağlanmasını öngören 176 sayılı sözleşmesini de hala imzalamış değiliz. Bu imza işine hükümet nasıl bir mazeret üretilecek çok merak ediyorum… 657’ye tabi olan öteki arkadaş “kader konusunu bir açıklama getireyim dedi:Bu ‘kutsal’ sözcük ile anlatılmak istenen; maden kazalarının kader olması değil, madenlerin işletilmesinin taşeron firmalara verilmesinin Türkiye’nin kaderi haline getirilmesidir; yandaşlara dağıtılacak başka bir şey kalmadığından sıra madenlere gelmiştir!” diyerek lafı gediğine oturttu!.. Bir süre susarak yeşilliği seyrettik…
Birkaç ay önce ‘Arınç’a Suikast’ palavraları ile ‘kozmik odaları’ hallaç pamuğu gibi atan iktidar, Bayrampaşa Cezaevi’nde 19 Aralık 2000’de düzenlenen operasyonda tutuklu ve hükümlülerin bulunduğu bölüme fiilen müdahale eden Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı’ndan, operasyonda görevli personel sayısının, görevini ve isim listesini almayı başaramadı!.. Savcı, ilgili birimlerle bir çok kez yazışma yapıldığı halde bilgi alınamadığını söylemesini Arınç galiba duymadı!..
Diyarbakır’da bir inek komşunun tarlasına girdi diye, iki aile arasında çıkan kavgada silah ve bıçaklarla 4 kişi öldürüldü, 12 kişi de yaralandı. Bu arada kavgaya neden olan inek de hakkın rahmetine kavuştu! BDP başkanı bu olayı duymazdan geldi de, Kılıçdaroğlu’nun ‘Kürt Sorunu’nu Doğu sorunu olarak tanımlanmasına çok içerledi… Hayvancılığın bitirilmesi ve et kıtlığı yüzünden ineklerin değeri yeni yeni anlaşılmaya başlandı…
Şimdi de Türk halkını gerçek gündeminden uzaklaştıracak ‘koç gibi’ bir konu düşürüldü önümüze. İbrahim Peygamberin koçu yaya kalır onun yanında. Üstelik hükümeti de rahatlatacak bir tartışmaya kapıyı aralayacak. Her derde deva niteliğinde bir tartışma başlatıp, halkın temel sorunlarını ötelemek yine mümkün. Dinleyin de görün bakalım:
Craig Venter’in 24 kişilik ekibiyle üretmeyi başardığı ilk ‘yapay canlı’ hakkında ABD yönetimi soruşturma açmaya hazırlanırken, araştırmaya papadan destek geldi. Başpiskoposlar Başkanı Angelo Bagnasco: “Bu insanoğlunun üstün zekasının bir işaretidir” dedi. Ayrıca Vatikan’ın yayın organı “L’Osservatore Romano” da bu buluşu ‘ilginç’ olarak değerlendirdi…Bakalım El-Kaide, Taliban gibi radikal İslamcı örgütler Venter ve 24 kişilik ekibine destek veren Vatikan ile Başpiskoposlar Başkanına nasıl bir “ceza” uygulanmasını önerecekler!.. Fetullah Hoca Efendi’nin bu dindarlar ile olan ‘muhabbeti’ni bu sohbetin neresine koyacağız, onu da ben bilemem!.. Bizim imamlar ne fetva mı verir? Onların henüz bu haberden haberi yok; onu da yaşayıp birlikte göreceğiz… Haber, gazetelerde “ABD’de ilk ‘yapay canlı’ üretildi. Genetik çalışmaları nedeniyle Dr. Tanrı da denilen Amerikalı Venter, laboratuarda yapay hücre üretti… Venter; ‘…bu hücre gezegende anne ve babası bilgisayar olan ilk canlı’ dedi” şeklinde verilmişti… Darvin’in ‘Evrim Teorisi’ne karşı ‘Yaradılış Teorisi’ ile baş edebiliyordu; şimdi bir de bu ‘yapay canlı’yı başımıza çıkarttılar… Buluşun sahibi Amerikalı, savunucusu Vatikan. Aşağı tükürse sakal, yukarısı bıyık, şimdi bizim imamlar ne yapsınlar?!..
Bırakın ‘yoksulluk edebiyatı’nı; yolsuzlukları da geçin bir kalem. Beyler bayanlar, “din elden gidiyor din”!.. N’aber?..
Dilerseniz bu hafta sözü daha fazla uzatmayalım. Baykal’dan ‘kurtulmak’ için üretilen kaset, toplum içinde olgunlaşan çok önemli bir düşünceyi de açığa çıkarttı. Seçmen, AKP’li siyasetçilerin BAĞ-KUR’dan ‘emekli’ edilmesini tartışmaya başladı. Zira AKP kurulduğundan beri hiç biri siyaset üretmedi. Çoğu ticari işlerde ilerledi!.. Bu nedenle onları da Sosyal Güvenlik Kurumunun ‘bağımsız çalışanlar’ bölümünden emekli etmenin zamanı geldi!..
Başbakan her konuda konuşmak zorunda hissediyor. Konuştukça da daha büyük bir ‘çam devirip’ daha çok konuşmak zorunda kalıyor. Hiç gereği yokken işsizlik oranını %14 olarak açıkladı. Hala her sanayicinin bir işçi işe alarak bu oranı % 1 düşürebileceğine inanıyor. Tarımı, hayvancılığı ve sanayiyi öldüren bu iktidar değil mi?.. Başbakan bu sefer ‘tek parti dönemi’ne gönderme yaparak durumu kurtaramayacağı anladı. ‘Kriz bizi teğet geçti’ söylemine de pek inanan kalmadı. Bu nedenle muhalefete “sizin çözümünüz ne?” diye sormaya başladı. Çözümsüzlükte bile en iyi çözümün kendisi olduğunu anlatma gayreti içinde...

3 yorum:

  1. ya şimdi yazıcam elime ne gelirse. sonra cümleten içeri alacaklar. neyse hadi...

    YanıtlaSil
  2. SEvgili cüzzamlı melek,
    Hepimizin derdi aynı. Söylemek istediklerimizi söyleyememek...

    YanıtlaSil
  3. söylemek mi iyi söylememek mi bilmiyorum ama artık pes diyorum..

    YanıtlaSil